Türkiye olarak son 50 yılımız siyasetin ve siyasetin çözümleri yerine onun yarattığı sorunların gündem oluşturduğu, milletçe gerçek dertlerimiz yerine siyasetin peşinde zamanımızı tükettiğimiz bir dönem yaşadık. 1980 sonrası bir ekonomik kalkınma ve demokratikleşme dönemi yaşadığımız, dışa açılım yılları ve liberal ekonominin dönüştürücü süreci olan Özal dönemi ve 2002 seçiminden sonra iktidara gelen ve 2008’e kadar ülke ekonomisinde özellikle kamu maliyesinin disipline edildiği, İMF borcunun ödendiği ve AB üyelik sürecinin hızlanmasından çevre ülke ilişkilerine kadar önemli bir devrimin yaşandığı AK Parti dönemi hariç tutulursa – ki bu dönemlerde ülke gerçek sorunlarına odaklanmayı başarmıştı ve büyümede rekorlar kırılmıştı- bu iki dönem dışında, ülkemiz ne yazık ki yine siyasetin ayrıştıran ve ülkenin gerçek sorunlarının çözümüne engel olan yönü ile yerinde saymaya başladı.
2008 yılını özellikle vurguladım; çünkü küresel finans krizinin başlangıcı olan bu dönemin olumsuz etkileri ve Arap Baharı’nın başlamasının yarattığı olumsuz etkiler elbette tamamen bizim elimizde olan bir şey değildi. Ama en azında bu sorunların etkilerinden korunmaya çalışırken iç siyaseti bu kadar bozmayabilirdik. Ekonomiyi bu kadar alt sıralara atmayabilirdik. Bu noktada tek suçlu aramanın gerçekçi ve doğru olmadığını biliyor ve iktidar kadar muhalefet partilerinin de bu noktada sorumlu olduklarını ifade etmek istiyorum. Çünkü bu ülke topyekun bir başarı elde edecekse, etmek istiyorsa, milletin temsilcisi olan yüce meclisin ortak paydalarda buluşmayı başarabilmesi gerekiyor. Bu sadece bir partinin sorumluluğu olamaz. Her partinin kendi kuruluş felsefesine göre bir kırmızı çizgisi olabilir, bu demokrasinin gereğidir ve saygı duyuyoruz. Ancak, ülkenin demokrasiden eğitime, ekonomiden yargıya, sağlıktan sosyal huzur ve güvenliğe kadar her aşamasında bir gelişme arzu ediliyorsa, hiç olmazsa bu konuları siyaset kavgasının malzemesi değil, bilim ve bilgi ile çözülmesi gereken konular, ortak paydalar olarak görülmesini diliyoruz.
“Kısa süreli çözüm değil, uzun vadeli yatırım gerekli”
Bu anlamda kısa süreli çözümler yerine uzun vadeli yatırımların –ki bunun başında eğitim geliyor- daha çok önemsenmesini, ülkenin sadece birkaç yılını değil, geleceğini kurtaracak ve kurgulayacak köklü çözüm, plan ve stratejilere ağırlık verilmesini ve bunları yaparken de kesinlikle siyaset üstü hareket edilmesini, odak noktasının bilim olması gerektiğini düşünüyoruz. Uzun vadeli, köklü çözümler anında sonuç vermediği için siyaseten çoğu zaman birincil konular değildir, o an önemsenmez, dikkat çekmez ama ülkenin gelişmesi bunlara bağlıdır. İşte size bazı rakam ve bilimsel tahminler: Nobel Ödüllü Türk Bilim adamı Prof. Dr. Aziz Sancar diyor ki; “ Bilim alanında özellikle kızlarımıza ihtiyacımız var. Eğer kızlarımızı okula göndermezsek, iyi bir eğitim vermezsek gelecekte iş gücümüzün yarısını kaybedeceğiz.” Bir ülkenin ekonomisi için, hele hele bizim gibi doğal zenginliği olmayan, üretmekten başka bir yolu olmayan bir ülke ekonomisi için daha vahim ne olabilir, çözülmesi bundan daha önemli ne gibi bir sorun olabilir? Eğitimciler, sosyal bilimciler diyor ki; Orta okul ve liseye giden mevcut kız öğrenci sayısını sadece %1 arttırmak ülkede kişi başına düşen milli geliri %0.3 arttırıyor. Bu işe yatırım yapmanın yararlarını konuşmaya gerek var mı?
Peki, bizdeki durum nedir? Türkiye, Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’na göre 142 ülke arasında 125’inci sırada. Okuma- yazma bilmeyen kadın sayısı, okuma-yazma bilmeyen erkek sayısından beş kat daha fazla. Nüfusunun yarısını cahil, eğitimsiz ve mesleksiz bırakan bir toplum sizce 50 yıl içinde nereye gider? Okullardan mezun olan kadın sayısı erkek sayısına göre oldukça düşük. Erkeklerin şu an ülkemizde ekonomiye katılım oranı % 70, kadınların % 30. Girişimci sayısında bu durum daha da vahim. Eğitim seferberliğinde Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki o büyük coşku yeniden oluşturulmalıdır. Bu ülke küllerinden eğitimle doğdu ve eğitimin birincil madde olduğu günlerde büyük dönüşümler yaşadı.
“Birinci konu terör değil, eğitim olmalı”
Türkiye’deki kız öğrenciler, dünyanın prestijli sınavları olan PİSA, ve TIMMS gibi sınavlarda, fen ve matematik yetenekleri bakımından uluslararası seviyeden oldukça gerideler. İşte bu konu ancak uzun vadeli, köklü çabalar, stratejiler gerektiriyor. Bu işi birincil konu haline getirmek gerekiyor. ABD Başkanı Obama yakında görevinden ayrılacak olmasına rağmen tüm mesaisini ülkenin eğitim sorunlarına harcayacağını söyledi. Bilim, fen ve matematik eğitimlerinin ABD’nin en ücra köşesine kadar ulaştırmadan ABD’nin büyüyemeyeceğini ifade etti. Dünya devi ABD, eğitimi merkeze alacak politikalar üretmeye çalışırken, bizim gibi gelişen ve hedefleri olan bir ülkenin birincil konusu terör olamaz. Böyle bir mesaj verilemez ve toplumda böyle bir algı yaratılamaz. Bir terör örgütü veya ülkemiz üzerinde oynanan dış destekli bu politikalar ülkemize gerçek gündemini, bizi geleceğe taşıyacak olan gündemi unutturmamalıdır. Yoksa onların tuzağına düzeriz. Onlar zaten terör birinci gündem olsun ki, Türkiye eğitimle, yüksek teknolojiyle uğraşmasın istiyor. Türkiye ekonomisi kalkınmasın istiyor. Evet, terör dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi bizde de bir sorundur ve devletin gereken birimleri bu terörle mücadelesini milletin desteği ile verdi, veriyor, verecek… Ancak bu ülkenin en temel ve birinci sorunu eğitimdir. Bizi yeni yüzyıllara taşıyacak olan şey eğitimdir. Unutmayın savaşla yıkılan Türk devleti yoktur ama bilimden, bilgiden, eğitimden uzak kalmanın bize ödettiği bedelleri anlamak için çok eskiye bakmaya gerek yok.
“Geleceğe yönelik tedbir alıyor muyuz?”
Dünya yeni bir imalat devrimi yaşarken, merkezinde internetin olduğu, üç boyutlu yazıcı ve tarayıcının olduğu yeni bir imalat devrimi yaşanırken, öte yandan Sanayi 4.0 denen yeni bir endüstri devrimi geliyor. Robotik üretim ve hizmetler yeni bir üretim dünyası yaratıyor. Tüm bu gelişmeler yeni çalışan profili gerektiriyor. İşler değişiyor. Ünlü Fransız Ekonomist Pikkety, ‘21. YY’da Kapital’ adlı kitabında diyor ki; “Geçtiğimiz yüzyılın mesleklerinin % 50’si bugün yok oldu, önümüzdeki 20 yılda bu gün bilinen mesleklerin yarısı yok olacak”. İş gücümüz buna hazır mı? Eğitime yöne verenler bu projeksiyonlara göre tedbir alıyor mu? Yok olan mesleklerin yerine yeni meslekler geliyor. Meslek liseleri, üniversiteler buna göre yeni bölümler açıyor mu? Artık ekonomi multi-disiplin bir şekil alıyor. Yani, birden fazla alanda bilgi sahibi olan insanlar, esnek ve değişim gösterebilen becerideki insanlar gelecekte söz sahibi olacak, iş bulacak. Uzmanlar gençlere farklı alanlarda eğitim almalarını, yüksek lisanslarını başka alanlarda yapmalarını öneriyorlar.
Velhasıl, dünyanın ilk on ekonomisi olma hedefimiz varsa, milli gelirde 20 bin doları yakalama hedefimiz varsa, kaliteli bir insan kaynağıyla, kaliteli bir demokrasiyle, birbirini anlayan eğitimli bir toplum yaratma hayalimiz varsa, girişimci, yaratıcı, kadını ve erkeğiyle ülkeyi kalkındırma hedefimiz varsa; bunun tek yolu eğitimdir. Bu iş halledilmezse terör de bitmez, siyasi kavgalar da, fakirlik de…
Bundan dolayı Mersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak kendi çapımızda, kendi bütçemize ve gücümüze göre eğitimi odak noktası yapmaya, eğitim projelerine devam edeceğiz. Mersin hayal ettiği sıçramayı eğitimle başaracaktır.