MTSO Haber Gazetemizin bir önceki sayısında başyazımızda Türkiye olarak dünyanın “Sanayi 15” listesinden “Sanayi 25” listesine nasıl gerilediğimizden bahsetmiş ve sanayisi gelişmiş ilk 15 ülkeyi kapsayan “ Sanayi 15” listesine tekrar girebilmenin çözüm yollarını konuşmuştuk. Tam bu konuları konuştuğumuz sırada İstanbul Sanayi Odası’nın artık gelenekselleşen SANAYİ 500 listeleri açıklandı. Yakında SANAYİ İkinci 500 listeleri de açıklanır. İş dünyası olarak birçok parametrenin incelendiği bu listeleri önemsiyoruz. Bu anlamda ilk 500 sanayi kuruluşu arasına giren Mersin firmalarımızı; Çimsa Çimento, Başhan Tarım, Aves Enerji, Memişoğlu Tarım, Arbel Bakliyat, Durum Gıda ve Teknopanel kuruluşlarımızı tekrar kutluyorum. Kuruluşunda emek harcayanlardan bu günlere gelmesini sağlayan yöneticilerine ve tüm çalışanlarına kadar, ürettikleri değerler, yarattıkları istihdam, yaptıkları ihracat, ödedikleri vergi, kentimize ve ülkemize sağladıkları tüm katma değer için teşekkür ediyorum, kendileri ile gurur duyuyorum.
İSO listeleri önemli ama ekonomiye daha bütüncül bakmak zorundayız
Elbette İSO 500 ve İSO İkinci 500 listeleri kentlerin sanayi yapılanmaları ve sanayi üretimlerini göstermesi anlamında göstergelerden sadece bir tanesi. Ancak, kentlerin ekonomik büyüklüklerini, sanayi gelişimlerini gösteren tek gösterge değil. İSO sanayi listelerinde Mersin’den daha fazla sayıda sanayi kuruluşu olan ama ekonomik büyüklüğü Mersin’in çok çok altında olan iller var. Ekonomi bütüncül ele alınması gereken bir konudur. Bir çiçekle bahar gelmez, bir sektörle veya bir gösterge ile ekonomik gelişme yakalandı denemez. Öncelikle ülke ekonomimizin küçük ve orta ölçekli KOBİ’lere dayandığı unutulmamalıdır. Tüm enerjimizi bu KOBİ’lerin öncelikle ayakta durmasına, sonra büyümesine, ar-ge kapasitesinin arttırılmasına, kurumsallaşmasına ve ihracat odaklı çalışmasına harcamamız gerekiyor. İşte bu anlamda İSO listelerine giren firmalarımızın bir rol model teşkil edeceğine inanıyorum
Türk sanayisinin potansiyeli, dünyada ilk 15 ülke içine girmeye yeter
Evet, KOBİ’lere dayanan bir ekonomimiz var. Özellikle konumuz sanayi olduğu için biraz sanayi odaklı birkaç veriyi paylaşmak isterim. Türkiye İstatistik Kurumu veri tabanında yaklaşık 17 bin imalat sanayi şirketine ait veri bulunmaktadır. Bunlar arasında, beş yıl üst üste satışlarını artırabilen şirket sayısı yalnızca 600 civarındadır. . Beş yıl üst üste, hem satışlarını, hem ihracatını, hem de verimliliğini artıran firmaları arıyorum derseniz, bulabileceğiniz firma sayısı yalnızca 15’tir. Türk şirketlerinin içinde, vasat olmayan, kendini sürekli yenileyip, operasyonlarını verimliliği ile birlikte büyütebilen firma sayısı yalnızca 15’tir. İstanbul Sanayi Odası’nın İSO-1000 şirketleri içinde, ortalama satış gelirleri artışı, beş yıl süreyle, içinde bulunduğu sektörün ortalama satış gelirlerinin üzerine çıkan şirket sayısı 150’yi bulmuyor. Bir önceki başyazımızın ne anlama geldiğini sanırım daha iyi anlıyoruz. Karakter olarak pozitif ve bardağın çoğu zaman dolu tarafını gören bir kişi olarak bilinirim. Hiçbir zaman umutsuz değilimdir. Bundan dolayı zaman zaman sanayimizin veya genel anlamda ekonomimizin eksiklerini öne çıkarttığımda bazı çevreler veya dostlarım bunu yanlış algılıyor ve neden karamsar yorumlar yaptığımı soruyorlar. Ben buna katılmıyorum. Çünkü ben ülkemin sanayi vizyonuna inanmasam bir sanayici olmam. Aksine, ben var olan durumumuzu var olan potansiyellerimize göre yetersiz bulduğum için, Türk sanayicisinin çok daha büyük işler başarabileceğini bildiğim için, ülkemin sanayisine inandığım için bu yorumları yapıyorum. Çocukluğundan beri sanayinin içinde olan bir sanayici olarak, ülkemin sanayi potansiyelini ve başarı hikayesini bilen biri olarak dünyanın sanayisi gelişmiş ilk 15 ülke içinde olmamız gerektiğine inandığım için bunları söylüyorum. Hatta çoğu zaman çuvaldızı kolaycılığa kaçıp makro eksiklere veya kamu desteklerine değil, aksine kendimize, biz sanayicilere batırıyor ve önce kendi eksiklerimize odaklanmamız gerektiğini söylüyorum. Çünkü şunu iyi biliyorum ki, mükemmel bir bütün, mükemmel parçalardan oluşur. Sanayiciler ve sanayi kuruluşları nitelikli olursa, ülke sanayimiz de nitelikli olur.
Sanayide aile vesayeti kurumsallaşmaya engel oluyor
İsterseniz bunu bir örnekle somut hale getirelim ve kurumsallaşma adına sanayiciler olarak neredeyiz bakalım. TEPAV uzmanları üşenmemişler ve İstanbul Sanayi Odası’nın İSO-1000 şirketlerini büyüklüklerine göre iki gruba ayırmışlar. İSO-1’inci 500 içinde daha büyük şirketler olsun. İSO-2’inci 500 içindeyse daha küçükler yer alsın. Her iki gruptaki şirketlerin yönetim kurullarında aynı soyadlı kaç kişi olduğuna bakmışlar. Bir nevi şirketlerde aile vesayeti ne durumda analizi yani. Aile vesayeti ne kadar güçlüyse, şirket o kadar az kurumsal oluyor. Buna göre, İSO-1’inci 500 şirketlerinin yönetim kurullarında aynı soyadı taşımayanların oranı yüzde 40 iken, İSO-2’inci 500 içinde bu oran yüzde 20’ye düşmektedir. Ya da tersinden söyleyelim: İSO-2’inci 500 şirketlerinin yüzde 42’sinde aynı soyadını taşıyanların yönetim kurulu içindeki ağırlığı yüzde 100 oranındadır. Aynı oran, İSO-1’inci 500 şirketleri içinde yüzde 24’e gerilemektedir. Yani, şirketler küçüldükçe, yönetim kurullarında hep aynı aileden kişiler yer almaktadır. Şirketler kurumsallaştıkça profesyonel yöneticiler başa geçmektedir ve büyümektedir. Elbette kurumsallaşma sadece bu demek değil ama durum bu. Sadece sanayicimizde değil, tüm girişimcilerimizde bu güven sorunu var aslında.
Sanayicilerin vizyonu değişire, sanayinin vizyonu değişir
Türkiye’nin neden küresel şirketleri yoktur? Bizim şirketlerimiz neden küçüktür? Bunun elbette yatırım ortamından kaynaklanan nedenleri de vardır. Ama aynı zamanda, işin, o şirketleri yönetenlerin bakış açısı ile de bir alakası vardır. Elbette Ticaret ve Sanayi Odaları olarak veya ülkenin ekonomik STK’ları olarak yatırım ortamı ile ilgili, makro alt yapı eksikleri ile ilgili veya kamu destekleri ile ilgili eksikleri gündeme getirmek, kamu ile uyum içinde, siyaset ile uyum içinde bunlara çözüm aramak asli görevlerimizden biridir. Ancak, iş dünyası olarak önce kendimize çeki düzen vermek, kendi eksiklerimizi gidermek zorundayız. Bunun başında da kurumsallaşmak, insan kaynağımızı eğitmek, ar-ge ve inovasyona odaklanmak, ihracatı odak noktamız yapmak ve yeni çağın imalat devrimi olan Sanayi 4.0’a kendi çapımızda hazır olmaya çalışmak gelmektedir. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak bu konularla ilgili sürekli eğitimleri Odamızın temel vizyonu olarak devam ettireceğiz. Çünkü, vizyon ve değişimler sadece eğitimle oluşur.