Milletimize karşı 15 Temmuz’da yapılmak istenen hain darbe teşebbüsünün ardından bu sürecin artık ekonomi sahasında devam ettirileceğini, bu darbenin arkasındaki güçlerin ekonomik ve küresel siyasette algı operasyonları ile ülkemize ve milletimize zarar vermeye devam edeceklerini dile getirdik ve hazırlıklı olmamız gerektiğini söyledik. Bu güçlerin son zamanlarda bunu gerçekleştirdiğini ve 15 Temmuz’u başka mecralara taşımaya çalıştıklarını görüyoruz. Bunu bazı uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının bir gün önce verdikleri olumlu raporları birden negatife çevirmelerinden anlıyoruz. Ve sormak istiyoruz: Ne oldu da bir gün içinde her şey değişti? Terörü neden gösteriyorlarsa biz 40 yıldır bu terörle mücadele ediyoruz ve olumlu raporların verildiği, övgüler yapıldığı her dönemde bu terör vardı. Çevremizdeki savaşları bahane ediyorlarsa - ki bu savaşların nedeni bu güçlerin kendileridir - bu savaşlar yıllardır var ve neredeyse 100 yıldır bu bölgeler demokrasiden uzak, küresel güçlerin oluşturduğu yapay devletlerin enerji savaşları ile yaşamaktadır. Darbe girişimi bahane ediliyorsa, milletimiz demokrasiye olan bağlılığını göstermiş ve darbeye teslim olmayarak evrensel değerlerin savunucusu olduğunu göstermiştir. Demokrasiye inanan bu güçlerin zaten bundan rahatsızlık duymamaları lazım.
Öte yandan, ekonomik büyüme her yıl orta düzeyde de olsa devam ediyor. 2008 yılındaki küresel finans krizine rağmen büyüme devam ediyor. İhracatta takıldığımız bir seviye var; bu da malum pazarların siyasi ve sosyal sorunlar yaşaması ve küresel anlamda ekonomilerdeki daralmadır. Öte yandan Avrupa Birliği’nde nüfusu bizim bir ilimiz kadar olan ve iflasını ilan eden devletler varken, iflasın eşiğine gelen ülkeler varken, nüfusu 80 milyon olan ve yarısı 30 yaş altı olan dinamik bir Türkiye’nin bu duruma düşmemesi takdire şayandır. Bunun arkasında Türk özel girişimcilerinin ve iş dünyasının olması daha da gurur vericidir. Tüm bunlara rağmen bu tip uluslararası kurumların raporlarını biz de bir algı operasyonu olarak görüyoruz ve bu başarısız darbenin bir devamı olarak algılıyoruz. Bunun arkasında güçlenen bir Türkiye’nin bölgedeki etkisinin fazlaca artmasından duyulan rahatsızlık olarak görüyoruz.
AB İlerleme Raporu algı operasyonlarının devamı niteliğinde
Öte yandan düzenli olarak AB ilerleme raporlarını takip ediyoruz. Son yayınlanan 2016 ilerleme raporunu 2015 raporu ile karşılaştırdığımızda bazı konuların öne çıktığını görüyoruz. Bu noktada bizim de dikkatimizi çeken bazı noktaları bu algı operasyonlarının bir devamı olarak yorumlamak istiyoruz. AB 2015 Türkiye İlerleme Raporunda “Türkiye gelişmiş ve işleyen bir serbest piyasa ekonomisine sahiptir” deniyor. Dünyanın en büyük 16. ekonomisi olarak artık bu noktada da diyecek bir şey bulamıyorlar sanırım. 2015 raporunda makroekonomik dengesizliklerden bahsediliyor ve çözümde yavaş kalındığından ama büyümenin % 3 gibi orta seyirde devam ettiği vurgulanıyor. Buna bağlı olarak finansal ve küresel risk algısındaki değişimden bahsediliyor. İşte bu nokta önemli. Böyle bir şeyin varlığı değil, algısı konuşuluyor. Yani açıkça bu algı, rapor sayesinde oluşturulmaya çalışılıyor. 2008 küresel finans krizi sonrası yok pahasına elimizden alınmak istenen şirketlerimizi nasıl unuturuz? Bu algılarla ve spekülasyonlarla ekonomiye zarar vermek, bu hain darbe girişiminden farklı bir şey değildir. Raporda cari açıktan bahsediyor ki bu, ülkemizin uzun yıllardan beri yaşadığı bir konudur. Yine 2015 raporunda istihdamın üretime paralel artmadığı söyleniyor. Aslında bu hem iyi hem kötü bir haber. Bu şunu gösterir; demek ki üretimde insan gücünü az kullanan, yüksek teknolojili üretime yavaş yavaş geçiyor gibiyiz. Ve işçi verimliliğinin arttığı raporda vurgulanıyor. Ama öte yandan işsiz sayımızdaki artış ise insan kaynağımızın var olan ekonomik yapılanmaya uygun olmadığını, bugüne ve geleceğe yönelik, geleceğin yüksek teknolojili üretimine yönelik bir insan kaynağı oluşturma anlamında eksik kaldığımızı gösteriyor. Geçtiğimiz 30 yılın mesleklerinin yarısı yok oldu. Bu günün mesleklerinin yarısı 30 yıl sonra olmayacak. Buna hazır mıyız?
“Kontra-algı oluşturmalıyız”
Raporda algıların yanında olgular da, yani gerçekler de var. Bundan dolay bu raporların olgu, yani gerçek kısımlarını ciddiye almalıyız ama algıları ise yok saymadan buna karşı bir kontra-algı diyebileceğimiz bir bilgilendirme yapmalıyız. Buna karşı kontra-raporlar hazırlamalı ve dünyaya duyurmalıyız.
Elbette her eleştiriyi yok saymak medeni ve akılcı bir yaklaşım değildir. Medeniyetin ana payandası çatışma değil, uzlaşmadır. Medeniyet kızmak değil, ikna etmektir. Sonuçta bu raporları yabancı yatırımcılar okuyor ve etkileniyorlar. O halde biz de karşı bilimsel raporlarla yanlış eleştiri ve bilgileri düzeltmeli ve küresel yatırımcıyı ikna etmeliyiz.
AB Türkiye 2016 raporunda da aslında aynı şeyler tekrar ediliyor. Sadece bazı siyasi manipülasyonlar var ki biz bunların ne amaçla yapıldığını biliyoruz. Ancak, dediğimiz gibi yapılacak şey bunları yok saymak değil, ikna edici, bilimsel verilerle bu raporları boşa çıkartmaktır. Sonuçta raporda var olan bazı doğru bilgiler gerçekten sorunlarımızdır ve bizler zaten bu konuları sürekli gündeme getiriyoruz. Bunları yetkililerimiz de biliyor ve zaman zaman bazı reformlar, ekonomi paketleri ve yapısal sorunlarla ilgili adımlar atılıyor. Bu raporların ötesinde bizler gerçek sorunlarımıza odaklanmalıyız. Bu sorunların çözümü ülkemizin huzur ve refahını sağlayacak gerçek konular olduğundan bu raporlarda pek rastlayamıyoruz. Nedir bu konular deseniz, elbette eğitim, eğitim, eğitim… Sonra hukuk ve adalet ve ekonominin gerçek sorunları deriz…
“Mesleki eğitim reformu şart”
Biraz açacak olursak, birinci olarak gençlerimizi birer işsiz haline getiren geleneksel bir eğitim değil, onları meslek sahibi yapacak, beceri kazandıracak ciddi bir mesleki eğitim reformu şarttır. Fakülte ve yüksek okul eğitimlerimiz Endüstri 4.0 vizyonuna uygun olmalıdır. Hizmetlerden sanayiye, turizmden tarıma kadar Endüstri 4.0 her alanda olacaktır ve yeni çağın ekonomisi her aşamada ve her alanda bilgi iletişim teknolojilerinin ve temelinde internetin, bulut teknolojilerin ve siber güvenliğin olduğu yüksek teknolojili bir üretim olacaktır. İnsan kaynağımız buna hazır mı? Eğitim sistemimiz buna hazır mı? Eğitimcilerin profili buna hazır mı? Hukuk anlamında bizi geleceğe taşıyacak, evrensel değerlere, laikliğe, demokrasiye ve insan haklarına vurgu yapan, toplumu kucaklaştıran bir anayasa diğer önemli konumuzudur. Ve elbette nüfusumuzun yarısını oluşturan gençlerimizin ve kadınlarımızın ekonomiye entegrasyonu birincil konularımızın başında olmalıdır. Sadece birer çalışan olarak değil, birer girişimci olarak ekonomide olmak zorundalar. Bunu teşvik edecek, destek olacak eğitim ve finansman modelleri düşünülmeli ve uygulanmalıdır. Memur bir Türkiye değil, girişimci bir Türkiye geleceğimizidir. Basit mikro kredilerden bahsetmiyorum. Ciddi girişimciliklerden ve ciddi finansman modellerinden bahsediyorum ve bunun temelinde eğitim olmalıdır. Bu anlamda KOSGEB’in iş tanımı mutlaka buna göre yeniden revize edilmelidir. KOSGEB bu yeni iş tanımı ile başı çekmelidir.
İşi aşı olan millet diğer sorunlarını daha mantıklı düşünür. İşi aşı olan, ekonomisi düzgün işleyen bir devlet diğer sorunlarını daha hızlı çözer. Onun için önce insan, önce iş ve aş…
Şerafettin AŞUT
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası
Yönetim Kurulu Başkanı