Olağanüstü hal (OHAL) uygulaması 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tekrar gündemimize giren bir kavram oldu. Tekrar diyorum; çünkü geçmişte 80 ve 90'lı yıllarda ülke genelinde olmasa da, ülkemizin bazı bölgelerinde terörden dolayı olağanüstü hal uygulamaları yaşamıştık. Ülkenin bölünme tehditi ile karşı karşıya geldiği, ulusal güvenliğin tehlikelerle karşı karşıya kaldığı veya 15 Temmuz gibi dış destekli bir hain darbe teşebbüsünde olduğu gibi ciddi dönmelerde, ülkemizin varlığı adına, gerçek suçluların yaptıklarının bedelini ödeyebilmesi adına ve demokrasinin, kamu düzeninin ve huzurun tesisi adına OHAL uygulaması bir devletin en doğal tepkisidir.
Siyasi anlamda bakanlar kurulu tarafından verilen yasal bir uygulamadır. Elbette, ilelebet sürecek bir şey değildir ve olmamalıdır ve şu an yürürlükte olan OHAL'in ihtiyaç bittiğinde, makul bir sürede kaldırılacağını umuyoruz. Çok şükür devletimiz hain bir girişimi milletimizin de desteği ile atlatmıştır. Ordumuz, emniyet güçlerimiz, istihbaratımız ve tüm devlet kurum ve kuruluşlarımız eski gücüne kavuşmaktadır ve devletimiz şu an yaşadığı tehditleri demokrasi ve evrensel ilkelerle aşacak ve mücadele edecek güçtedir. En baştan beri OHAL'in millete değil hainlere karşı ilan edildiği ifadesi çok önemlidir. Küresel dünyanın ayrılmaz bir parçası olan, dünya ekonomisine entegre bir Türkiye'nin OHAL yerine, evrensel ilkeleri ve güçlü demokrasisiyle dünyaya vereceği mesajlar bizi her alanda daha da güçlendirecektir.
Ancak, şu an yürürlükte olan OHAL gereken süreçte elbet sona erecekse de, ben OHAL'in başka alanlarda uzun süreli uygulanması taraftarıyım. Örneğin, ülkemizdeki eğitim sisteminin acilen ciddi bir olağanüstü hal uygulamasına ihtiyacı var. Evet, eğitimde OHAL acil ihtiyacımızıdır. Çünkü sıradan tedbirlerle, geleneksel uygulama ve metodlarla eğitimde arzu edilen sıçramayı yapamayacağımız aşikar. Eğitim artık onun değerini anlamayan insanların bile dilinde. Ancak, eğitimi kutsallaştırıp, içini boşaltarak slogan haline getirip, içeriğine bakmadan yeter ki eğitim olsun da nasıl olursa olsun mantığı ile bir başarı sağlayamayız. Temelinde pozitif bilim olmayan, sorgulama olmayan, analitik düşünce olmayan bir eğitimin insanlığa bir yararı olmadığını görüyoruz. Bundan dolayı tek zenginliğimiz olan insan kaynağımızı daha nitelikli, daha beceri sahibi, daha yaratıcı hale getirecek olan doğru eğitimin tesisi için eğitimde gerçek anlamda OHAL uygulanmalıdır.
Zenginliğin homojen dağılımının çaresi üretim
80 milyona yaklaşan Türkiye'nin ekonomik anlamda tüm vatandaşlarına refahı sağlayabilmesi ve bu zenginliği homojen şekilde dağıtabilmesi için tek çaresi üretmektir. Ancak katma değerli bir üretim yapmadan, ar-ge ve inovasyona odaklanmadan, yüksek teknolojili bir üretim sistemini kurmadan, ekonomik anlamda arzu edilen büyümeyi sağlayamayacağımız belli. Bunun için ekonomide, ihracatta, yüksek teknolojili üretimde bir olağanüstü hal uygulamasına, işte bu alanda bir OHAL'e ihtiyacımız vardır.
Olaya daha bütüncül baktığımızda, ekonomimizi, her anlamdaki gelişmişlik durumumuzu bütüncül düşündüğümüzde, aslında bu anlamda yeni bir OHAL yorumuna ihtiyacımız var gibi görünmektedir. Yani, ekonomiyi, eğitimi, bilimi, üretimi, ihracatı, ar-ge’yi ve ilgili birçok konuyu OHAL ciddiyeti ile daha ciddi, daha detaylı, daha odaklanarak geliştirmek ve sorunlarımızı çözmek zorundayız. Çünkü ülkemiz yeni bir milenyumun ve yeni bir sanayi ve ekonomi devriminin ilk döneminde bulunmaktadır. Daha 3. Sanayi devrimini konuşurken, Sanayi 4.0 ortaya çıktı. İlk 3 sanayi devrimini kaçıran Türkiye’nin Sanayi 4.0 ‘ı ıskalama lüksü yoktur. Çünkü bu seferki devrim var olma meselesidir. Merkezinde internetin, yazılımın, robotik ve siber teknolojilerin, akıllı üretim tesislerinin, yapay zekanın olduğu bu yeni sanayi devrimi, aslında sanayinin çok çok ötesinde, ekonominin her alanını, her sektörünü eş derecede kapsayan bir yeniliktir. İşte böylesi büyük dönüşümleri yaratacak bir devrime sadece makine alt yapısı ile hazır olmak yetmez, buna uygun insan kaynağını yetiştirmek zorundayız. Bu insan kaynağını yetiştirecek eğiticileri eğitmek zorundayız. Bu eko sistemi sağlayacak alt yapıyı kurmak zorundayız. İşte Mersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak önümüzdeki süreçlerde bu konuya odaklanacağız.
Mersin, değişim kültürüne sahiptir
Bunları Türkiye’de ilk kez gündeme getiren öncü bir Oda olarak, önemli projelerin arifesindeyiz. Mersin olarak 2023 ve sonrası için koyduğumuz hedefler; işte bu alt yapıyı kurmak, bu insan kaynağını yetiştirmek ve sanayi 4.0 anlamında yüksek teknolojili, katma değer yaratan üretim anlamında farkındalığı yaratmak üzerine kurulu olacaktır. Mersin olarak bu alanlarda gerçek anlamda bir OHAL durumundayız, bu ciddiyetteyiz. Kamu, üniversitelerimiz, özel sektör ve STK’lar olarak iş birliği içinde yeni çağın “smart”, yani “akıllı” Mersin’ini yaratmak, dijital bir ekonomiye geçişin temellerini atmak, insan kaynağımızı bu beceri ve bilgilerle donatmak temel hedeflerimiz olacaktır. Mersin buna layıktır ve tarihsel anlamda bu değişim kültürüne sahiptir.