Son aylarda üretim anlamında, ilgili Bakanlıklarımız çok yerinde ve doğru bir YERLİLEŞTİRME stratejisiyle ekonomimize yeni bir açılım getiriyor. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlıkları başta olmak üzere ve bu Bakanlıklara bağlı ilgili kurumlar – KOSGEB’den Kalkınma Ajanlarına veya TÜBİTAK gibi birçok kuruma kadar - sektörden daha çok proje bazlı bir teşvik sistemini hayata geçirmeye başladılar. Bu, üretime bağlı ekonomimiz için olağan üstü önemli bir şeydir. İş dünyası olarak uzun süredir arzu ettiğimiz ve gündeme getirdiğimiz bir konu olan Proje Odaklı Teşvikler ülkemizin sınırlı kaynaklarının en verimli şekilde değerlendirilmesinin önemli bir parçasıdır.
Peki, nedir YERLİLEŞTİRME kavramı? Yerlileştirme, ürettiğimiz ürünlerdeki yerlilik oranının arttırılmasıdır. Ürettiğimiz veya ihraç ettiğimiz bir ürünün yarısından fazlası ithal ara girdi ile yapılıyorsa bunun gerçek bir katma değer yarattığı söylenemez. Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanımızın da yakın zamanda açıkladığı ve müjdelerini verdiği bu yeni YERLİLEŞTİRME Stratejisi ve açıklanan farklı sektörlere ait 19 firmaya verilen bu proje bazlı teşvikler yerindedir, mantık olarak doğrudur. Stratejik yatırımlarda geniş çaplı yatırım teşvikleri artık devam edecektir, etmelidir de. Bu noktada yapılması gereken ikinci şey proje bazlı teşvik sisteminin sadece büyük firmalarla sınırlı kalmaması ve ekonomimizin bel kemiği olan KOBİ’lere yaygınlaştırılmasıdır. Teşvik söz konusu olduğunda sadece teşvik almak isteyenlerin değil, teşvik sistemini uygulayanların da aklına sadece sektörler geliyordu. Tarım, Sanayi, Turizm gibi… Böyle genel teşvik mantığı verimli olmamaktadır. Elbette stratejik sektörlere genel teşvikler verilir ama diğer tüm temel sektörlerde daha detay, daha spesifik, yani proje bazlı teşvikleri yaygınlaştırmak zorundayız.
Cari açık yaratan ürünlerin yerlilik oranı artırılmalı
Elbette YERLİLEŞTİRME derken, ithalatı tamamen keselim ve her şeyi kendimiz üretelim gibi dünya ekonomisinin ve karlılık gerçeğinin dışına çıkalım demiyoruz. Dünyada arz fazlası olan ve ucuz olan bir şeyi ille de burada yapalım gibi mantıksız bir yerlileştirmeden bahsetmiyoruz. Önemli olan cari açık yaratan, döviz kaybına neden olan ürünlerin yerlilik oranını arttırmaktır. Ülkemizde daha kaliteli ve ucuza üretebildiğimiz ürünlere milyonlarca dolar veya avro döviz harcayarak, yurt dışına zenginliğimizi aktarmanın bir mantığı olamaz. Bu noktada, özellikle orta ve yüksek teknolojili ürünlerin yerlilik payının arttırılması temel hedef olmalıdır. Unutulmaması gereken bir şey var: Düşük teknolojili işler istihdam sağlıyor ama sadece vasıfsız istihdam sağlıyor. Oysa orta ve yüksek teknolojili ürün ve üretim hem kalifiye istihdam sağlıyor hem de gerçek katma değeri yaratıyor. Bu olmadığı sürece kilosu on lira olan bir metali 200 dolara almaya devam ederiz. İthal ettiğimiz ürünlerin ülkemizde üretilmesini teşvik vererek bu işe başlanabilir. Örneğin her gün sayısız CNC tezgahı veya parçaları ithal olarak ülkemize giriyor. İlgili Bakanlıklar KOBİ’lere şunu sormalıdır: Siz bunu Türkiye’de yapabilir misiniz veya şu parçaları burada üretebilir misiniz? KOBİ’ler bu işe böylesi bir teşvikle motive edilmelidir. KOBİ’lere görev verilmelidir. KOBİ’ler işin içine çekilmelidir. İstihdam elbette çok önemli ama sadece istidam odaklı bir gelişme mantığı yetmiyor. Mutlaka üretimde teknoloji düzeyimiz odak noktası yapılmalıdır.
Yenilenebilir Enerji Kanununun değişmesi ve bu değişimin yerlilik oranının artışına destek minvalinde yapılması çok önemlidir ve bununla birlikte açıklanan şeyler artık Türkiye’de bir yerlileştirme politikasının ekonomide ağırlık kazanacağıdır. Bu ekonomimizin geleceği adına, firmalarımızın geleceği adına çok ama çok önemli ve yerinde bir gelişmedir. Bu konuda iki önemli nokta ihmal edilmemelidir. Birincisi bu doğru teşvik modelinin tabana, KOBİ’lere yayılması; ikincisi ise destek öncesi yapılan sıkı incelemelerin, destek sonrasında da devam etmesi, destek sonrası izlemenin daha etkin yapılması. Yani, biz bu desteği verdik ama sen ne kadar istihdam yarattın, ne kadar üretim artışı yarattın, ne kadar ihracat yaptın gibi sorularla verilen desteğin sonucu somut olarak belirlenmelidir. Bu teşviklerdeki verimliliğin de, adaletin de gereğidir.
“Yerlileştirme mantığının farkındalığı daha çok yaratılmalı”
Bu anlamda yerlileştirme mantığının farkındalığının daha çok yaratılması gerekiyor. Her sektör buna odaklanmalıdır. Sektörlere bilgi verilmeli, hatta somut şekilde firmaların ithal ara girdilerin hangilerini üretebileceği tek tek sorulmalı ve bir analiz yapılmalıdır. Mersin özelinde biz bu farkındalığın oluşması anlamında çalışmalar yapacağız. Firmalarımızı bu konuda bilgilendireceğiz. Çünkü sonunda bu doğru strateji KOBİ’lere inecek ve KOBİ’ler buna hazır olmak zorundadır. Biz iş dünyası olarak, verimlilik ve karlılık esasına bağlı olarak üretimde yerlileştirme konusunu ekonomimizin yükselişinin temel payandalarından birisi olarak görüyoruz. Bu sistem tabana yayıldıkça, proje bazlı, ürün bazlı bu destekler KOBİ’lere indikçe, ihracatımız da gerçek değerini bulacaktır. Cari açığımız da azalacaktır, kaliteli, istihdam ve üretimdeki teknoloji artışı da doğru ve etkin şekilde artacaktır. Türkiye ekonomisinin omurgası olan KOBİ’ler her türlü üretimi yapacak beceriye sahiptir. Yeter ki bu strateji tabana yayılsın, KOBİ’lere hareket imkanı verilsin.
Özetle:
1) Destek mekanizması sektörel değil proje bazlı, yani ürüne yönelik olmalıdır.
2) İthal ara girdiyi azaltmak hedef olmalıdır.
3) Üretimin teknolojisi göz önünde tutulmalı.
4) Destek sonrası sonuçlar mutlaka izlenmelidir. Çünkü ülkemizin boşa harcayacak kaynağı yoktur.