Umut ve moral ekonominin yakıtıdır …
08.01.2018 tarihinde yayınlandı
Gerek ülke gerekse kent ekonomimizle ilgili umutlu demeçler ve mesajlar verdiğimde, zaman zaman eleştirenler oluyor. Çıraklıktan ustalıktan sanayiciliğe kadar geçen neredeyse 40 yıllık iş hayatımda şunu gördüm: Ekonomi de insan gibidir, moralle çalışır. Moral ekonominin, dolayısıyla girişimcinin yakıtıdır. Zaten karamsar ve gelecekle ilgili umutsuz olan bir kişinin beklentisi olamaz, hedefi olamaz, amacı olamaz. Böyle bir profilden de girişimci çıkmaz. Bu anlamda gerek sanayici gerek tüccar gerekse her alandaki girişimciler olarak her soruna rağmen her daim umutlu olmak zorundayız. Sadece kendimiz ve yatırımlarımız için değil, çalışanlarımız için, kentimiz ve ülkemiz için umutlu olmak zorundayız. Zaman zaman sorunlara parmak basmamız umutsuz olduğumuz ve pes ettiğimizi göstermez. Aksine, çözüm aramak umudun payandasıdır. Bizler iş dünyasının insanları gerçekçi insanlarız. Bardağın boş tarafını görür ve tedbirimizi alırız. Ama öte yandan dolu yanını da görür ve bu umutla geleceğe bakarız. Bu noktada bir süredir toplum olarak, iş dünyası olarak üzerimizdeki ataleti atmanın yollarını arıyoruz. Bence bunun en önemli yolu herkesin kendi işine odaklanması ve kendi sorumluluklarına dört elle sarılmasıdır.
Evet, ülke olarak özellikle son 5 yıldır olağan üstü bir dönemden geçiyoruz. Çevremizde Arap Baharı ile başlayan siyasi ve ekonomik istikrarsızlık. Güzey sınırımızda savaş durumuna gelen bir Suriye sorunu. İstikrarsız bir Irak, dünyadan soyutlanmış bir İran. Zaten 2008 küresel finans krizi ile daralan dünya ticaretinin ve krizin bir sosyal sorunu getirmesi kaçınılmazdı. Bunlara rağmen, bölgesinde ayakta kalan bir Türkiye üzerinde oynanan oyunları görememek elbette mümkün değil. Ülkemizin uluslararası politikalarından elbette ilk etkilenen camia iş camiasıdır. Ancak, bilgi ve istihbaratımızın sınırlı olduğu bir konuda olumsuz eleştiri yapmak haddi aşmaktır. Sonuçta ulusal güvenliğimiz söz konusu olduğunda devletimizin yanında oluruz, gereken bedeli de öderiz. Zaten en başta parmak basmaya çalıştığım konunun özü de budur: Yani, herkes işine odaklanmalıdır. Ülke olarak herkes kendi işi ve görevi dışında o kadar çok konuya angaje ki, herkes kendi işini unutmuş durumda. Bu da bir enerji kaybıdır. İş dünyasının önemli bir çatı örgütü olan MTSO Yönetim Kurulu Başkanı olarak her zaman şunu ifade ettim, etmeye de devam edeceğim. İş dünyası olarak gündelik siyasete takılmadan, sanal sorunların kuyruğuna takılmadan işimize odaklanmayız.
“Çalışmak vatana borcumuzdur”
Bu konuda değerli Bilim İnsanımız, Nobel Ödüllü Sayın Aziz Sancar’ın gençlere öğüdü aklıma geliyor. Sayın Sancar bir konuşmasında gençlere hitaben “ gündelik siyasetle ve dedikodularla ilgilenmeyin. Bilimle, bilgiyle ilgilenin, çok çalışın. Çalışmak Vatana borcumuzdur” demişti ve bu beni çok etkilemişti. Ben de ondan örnek alarak iş dünyasına, tüm üyelerimize diyorum ki; “ Gündelik olumsuz siyasetin dedikodu ve kavgalarına takılmayın. Üzerinde hiç bir etkimiz veya çözüm gücümüz olmayan küresel siyasetin gündemleriyle uğraşmayın. Dünyayı ve ülkeyi izleyin ama bunu ekonomik politikalarınızı oluşturmak için yapın. İşinize odaklanın, kendi eksiklerinize odaklanın. Ar-ge’ye, yenilikçi fikirlere, insan kaynağınızı eğitmeye odaklanın. Dünyada Sanayi 4.0 tüm sektörlere girmiş durumda, firmalarınızı buna hazırlayın. Üretimde, ticarette ve hizmetler sektöründe yüksek teknolojiyi kullanmanın yollarını arayın. Kaliteli üretim ürünlerini ihraç etmeye çalışın. İhraç edilmeyen her ürün bir kayıptır. Kurumsallaşmaya, markalaşmaya çalışın. Ve ne olursa olsun asla umudunuzu kaybetmeyin.”
Türk girişimcisi tarih boyunca hiçbir zaman mükemmel şartları görmedi. Hiçbir zaman güllük gülistanlık bir ortamda iş yapmadık. Bizler sıkıntılara alışkın bir camiayız. Ancak, son 5 yıldır gerçekten hiç olmadığı kadar zor sorunlar yaşadık. En son 15 Temmuz hain darbe girişimi ile zirve yapan ve ekonomik anlamda devem edecek gibi görünen bir oyunun içine çekiliyoruz. Bundan dolayı devletimizden beklentimiz artık bu mücadelenin ekonomi alanında devam edeceğini iyi görmesi ve ekonominin gerçek anlamda ülkenin ajandasında birinci gündem olmasını sağlamasıdır. Çünkü ekonomik anlamda ne kadar güçlü olursak, bu oyunlara o kadar sağlam direnir ve galip çıkarız. Bunun da çaresi ekonomik reformların hızlanması, yapısal reformların yapılması, hukukun üstünlüğü ilkelerine hassasiyet gösterilerek küresel anlamda ekonomik algımızı iyi oluşturmaktır. Bunu yapacak en etkili güç ise girişimcilerimizdir.
“Ülke ekonomisini yurtdışında en etkin özel sektör tanıtır”
Bir ülkenin ekonomisini yurt dışında tanıtacak en etkin güç özel sektördür. DEİK gibi yapılar tekrar özel sektörün dinamizmi ile buluşturulmalıdır. Bürokrat ve memur bir yaklaşımla, devletçi tanıtım felsefesi ile veya sadece kamunun resmi temaslarıyla bu algıyı yaratamayız. Evet, görünen o ki, ülkemizi silahla yenemeyenler, işi ekonomi ile yapmaya çalışacak. Yine masa başında galip gelmeye çalışacaklar. Bu oyunu ancak devletin, hükümetin tam desteğini almış özel sektör bozabilir. Özel sektörün, firmalarımızın dünyanın her köşesine iş gezileri, tanıtım atakları hızlanmalıdır. İş camiası bavullarını ele almalı ve ülke ülke tekrar gezmeye başlamalıdır. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunu ancak böyle bozarız.
Amerika’nın hırçınlığının nedeni hala 2008 krizini aşamamış olmasıdır. Avrupa Birliği İngiltere’nin çıkışıyla yara almış ve geleceği sorgulanmaya başlamıştır. Afrika hala tüketen ve sadece ham madde üreten bir yer olmaya devam etmektedir. Arap ülkeleri sadece petrolle ayakta duran, üretme becerisinden yoksun yerlerdir. Bu bölgede; Asya, Avrupa ve Afrika üçgeninde Türkiye üretme becerisiyle, sanayisiyle, ihracata dayalı ekonomisiyle, tarım ve gıda gücüyle, nitelikli ve eğitimli insan kaynağıyla ve daha da önemlisi demokrasi değerlerini koruyabilmesiyle eşsiz bir ülkedir. Eksiklerimizi biliyoruz ve bunlara odaklanalım diyoruz ama, var olan gücümüzü de görelim ve umudumuzu koruyalım diyoruz. Bu ülke Cumhuriyetle yedi düvelle savaştı ve yokluklar içinde küllerinden yeniden doğdu. Umutla doğdu, insanına inanan liderlerle doğdu. Bu anlamda 2018’in getireceği sorunlara ve zorluklara şikayet etmeden, umutla bu mücadeleye devam etmek sadece gelecek nesillere olan bir sorumluluk değil, aynı zamanda bu vatanı yoktan var eden atalarımıza ve ecdadımıza borcumuzudur. Unutmayın, ölüm bile hayatı yenilemek içindir. 2018’in kentimize, ülkemize refah, huzur ve hayırlar getirmesini diliyorum. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası olarak kentimizin ve ülkemizin umudu olmaya, bu umutla pes etmeden, ağlamadan, sızlamadan çalışacağımıza, üreteceğimize ve projeler üreteceğimize söz veriyoruz. Biz o parlak geleceği görüyoruz.