Yaklaşık son 10 senedir MTSO Haber Gazetemizdeki başyazılarımıza baktığımızda ekonomik konular anlamında yazılarımızın yarısından fazlasının küresel gelişmelerle ilgili olduğunu görüyoruz. 80’li yıllarda, hatta 90’ların başına kadar Türk iş dünyası, özelinde Mersin iş dünyası için küresel gelişmeler, uluslararası kurumların açıklamaları pek bir şey ifade etmiyordu. Bunları takip eden bir Mersin iş dünyası yoktu. Kendi içine kapanmış, bölgesel veya ulusal ölçekli üretim yapan, küresel gelişmelerin izlenmediği yıllardı o dönemler. Ancak bugün Mersin iş dünyası olarak Davos’ta Çin Başbakanı’nın korumacılıkla ilgili ne dediği, ABD Başkanı’nın ekonomi ile ilgili yaptığı açıklamalar veya uluslararası kurumların ifadeleri bizim için çok önemli. İşte küreselleşmenin geldiği boyut budur. Mersin olarak Çin Başbakanı’nın açıklamasını bekliyoruz. Çünkü ona göre tedbir alacağız, ona göre politikalar oluşturacağız, ona göre stratejiler geliştireceğiz. Mersin’in bu büyük küresel oyunun bir parçası olması önemlidir.
Eksikleri konuşmadan olmaz, bu yarışa aynı anda başladığımız ülkelerle kıyas yapmadan elbette olmaz ama 40 yılda geldiğimiz seviyeyi de görmezden gelmek ülkemize, iş dünyamıza haksızlık olur. Bugün Mersin-Tarsus OSB’de ihracat odaklı çalışan bir çok firma bir zamanlar Küçük Sanayi Sitesi’nden oralara sıçrayan mütevazi ustaların küçük işletmeleridir. Bu başarı hikayeleri iyi incelenmelidir, çünkü bunlar gerçek girişimcilik hikayeleridir. Bunlar gerçek başarı hikayeleridir. Çünkü arakalarında devlet desteği olmayan, liberal ekonominin kurallarının sonuna kadar işlediği, aslında zor bir eko-sistemden doğan başarışlardır. Olmayan korumacılıklarla, olmayan sübvansiyonlara rağmen Türk iş dünyasının başarısıdır. Yine Sezar’ın hakkını Sezar’a teslim ederek, 80 sonrası elektrifikasyon, ulaşım ve dışa açılma politikalarının katkısı olmasa bunlar olmazdı elbette.
Güçlenen Türkiye rahatsız etti
Cumhuriyetin ilanı ile başlayan, Osmanlı bakiyesi olan yeni Türkiye Cumhuriyeti büyük bir atılım gösterdi. Ekonomide bu birinci sıçramamızdı. İkinci Dünya Savaşı ve içine kapanan bir Türkiye süreci bu sıçramayı daha yukarılara taşıyamadı. 80 sonrası Türkiye, ekonomide ikinci sıçramasını gerçekleştirdi ama ülkemizin iç siyasette istikrarı yakalayamaması ve iç sorunlar, 80’li yılların ivmesini azalttı. 2002’de milletimiz yeni bir tercihle tek başına bir iktidarı tercih etti ve gerek ekonomide, gerek uluslararası ilişkilerimizde yeni bir sıçrama dönemi başlattı. Ta ki, Arap Baharıyla başlayan ve bizim için kışa dönen bir süreçle sınırlarımızın bir savaş alanına dönüşmesine kadar. Güçlenen bir Türkiye, enerji koridorlarının merkezinde olan bir Türkiye, komşuları ile sorunlarını çözerek, gerçek sorunlarına odaklanan, demokratikleşme, insan hakları, hukuk, ekonomi, teknoloji sorunlarını çözmeye başlayan bir Türkiye yine birlerini rahatsız etti. Sonrası malum; FETÖ bir yandan, PKK bir yandan, bir günde yaratılan DEAŞ bir yandan, içerde çıkarılmak istenen Arap Baharı benzeri kalkışmalar bir yandan ve son aşamada ekonomik savaş bir yandan Türkiye her cepheden baskı altına alınmaya başladı. Doğal olarak Türkiye tüm bu cephelere karşı savaşmaya ve tüm sermayesini, birikimini ve eforunu bunlara harcamaya başladı. İşte bizim bu noktada tüm bu olaylara karşı farklı bir bakış açımız var ve her fırsatta bunu dile getiriyoruz ve getirmeye deveme edeceğiz. Biz bunu tarihimizde çok kez gördük. Artık aynı tuzağa düşmemeliyiz. 1915’te Taşnak veya Hınçak Çeteleri Rusya ve Avrupa’nın desteğinde Anadolu’da bir kıyım gerçekleştirdi. Biz Çanakkale’de var olma mücadelesi verirken birden ortaya çıkan bu terör örgütünü destekleyenlerin amacı Ermenilere bir devlet vermek değildi, tek amaç yeni bir cephede Osmanlıyı oyalamaktı. Aynı 80 sonrası PKK’nın yaratılması gibi. Esas amaç ne PKK’nın bir şey elde etmesi, ne de Kürt vatandaşlarımıza bir iyilik yapmaktır. Tek amaç o dönmede büyüyen Türkiye’nin gerçek sorunlarına eğilmesini önlemektir. Eğer Türkiye başka sorunlarla uğraşmazsa GAP’ı bitirecekti. Eğer Türkiye başka sorunlarla uğraşmazsa Ar-Ge yapacaktı, daha çok ihracat yaparak büyük devletlerin pazarını alacaktı. Eğer Türkiye başka sorunlarla uğraşmazsa içerde birlik ve bütünlüğünü daha çok sağlayacaktı. Bugün de oyun ve plan aynıdır. İstenen şey, Türkiye’nin bütün gücünü, tüm sermayesini, tüm birikimini FETÖ, PKK, DEAŞ veya iç anlaşmazlıklara, siyasi bunalım ve gerilimlere harcaması ve gerçek sorunlarına, bizi dünyanın ilk 10 ekonomisi içine girmemizi sağlayacak olan gerçek konulara odaklanmamıza engel olmaktır, oyalamaktır.
Terörle mücadelede taviz verilmemelidir
Elbette bu terör örgütleri ile mücadele edilmelidir, etkin bir şekilde ediliyor da. Milletimizin huzuru, can güvenliği, ülkemizin bağımsızlığı adına bu örgütlerle sonuna kadar sert bir şekilde mücadele edilmelidir ve Mersin iş dünyası bu konuda taviz verilmesi taraftarı asla değildir. Ancak, bu sorunlarla mücadele ederken, siyasi sorunlarımızı çözerken, ihtiyacımız olan yeni Anayasamızı oluştururken diğer yandan ülkemizi ve milletimizi geleceğe taşıyacak olan gerçek konularımızı ihmal etmemeliyiz. Bu sorunlara palyatif, geçici çözümler bularak baştan savmamalıyız. İşte eğitim, işte teknoloji, işte temel sektörlerimiz, ekonomi ve işte bilimsel çalışmalarımız. Siyasi sorunlar iki liderin on dakikalık bir konuşması ile çözülebilir ama eğitim, bilim, ekonomik stratejiler, istihdam, ihracat, genç işsizlik, yenilikçilik, teknoloji vs bunlar uzun vadeli, köklü, uzlaşma ve bilimsellik isteyen konular. Daha önemlisi bunlar ülkemizi ve milletimizi geleceğe taşıyacak ana konulardır. Son 40 yıldır eğer ülkemiz bir noktaya geldiyse işte bu konulara verilen kısmi önem sayesindedir. Ama bu sefer, gündeme daha çok gelen sorunlar ve bu sorunlara harcanan büyük çaba, diğer konuların es geçilmesine neden olmamalıdır. Eş zamanlı hem terörle mücadele edilmeli, hem de bu konulara olağanüstü önem verilmelidir. Elbette bu konularda önemli şeyler yapılıyor ama ülke olarak onlarca şer cephesinin sarmalından kurtulmak istiyorsak bu konulara daha çok önem vermeliyiz. Çünkü onların tek derdi ülkemizin eğitimden, ar-ge’den, teknolojiden, ihracattan, üretimden uzaklaşmasıdır.
Gerçek gündem ne olmalı?
En basiti, Amerika sıvılaştırılmış LNG gazının peşinde. İsrail tamamen buna geçmiş durumda. Her iki ülke kaya gazı ve sıvı gaza yöneldiler. İsrail’de araçlarda LNG ve elektrik kullanılıyor. Petrolden bağımsızlaşıyorlar. Hem kalori değeri de yüksek. Dünyaya gemilerle gaz vermeye başlayacaklar. İleride bizim yaptığımız boru hatlarının da bir önemi kalmayacak. Rusya’yı buradan da sıkıştırmaya çalışıyorlar. İşte demek istediğimiz budur. Bir yandan Anayasa yapılırken, bir yandan başkanlık sistemi tartışılırken, bir yandan terörle mücadele edilirken, acaba bu konuda geleceğe ait bir stratejimiz var mı, bunu birinci gündem yapan var mı? Yoksa tüm güncel sorunlarımız bize bu konuyu unutturuyor mu? Öte yandan, Çin’de üretim fazlalıkları ortaya çıkacak. Bunlar bizim gibi ekonomilere daha uygun fiyatlarla gelmeye başlayacak. Dünyada hammadde fiyatlarının ve tarımsal ürün fiyatlarının hızlı şekilde eskiden olduğu gibi yukarı tırmanacağını düşünmüyoruz. Tarım-Gıda sektörlerimiz buna hazır mı? Bu sektörlerde üretim aynı kalacaksa, fiyatlar aynı kalacaksa, üretici nasıl para kazanacak? Elbette katma değer yaratarak. Bu da teknoloji ile mümkün. Bu günlerde ana konumuz bu mu? Yoksa yine unutuyor muyuz, yine tek bir şeye mi odaklandık yoksa? Yenilenebilir enerji maliyetlerinde ciddi düşüş var. Güneş enerjisinde yüzde 80, rüzgar enerjisinde yüzde 25-30 düşüşler var. Doğalgaz maliyetlerine artık rahatlıkla ulaşabiliyor. Japonlar denizin ortasına güneş panelleri kuruyor. Herkes bu işlerle uğraşıyor. Ya biz? Sizce enerji fakiri, cari açığının neredeyse tek ana nedeni enerji maliyetleri olan bir ülke olarak bu konu en temel konularımızdan biri mi bu günlerde? Ülkemiz tüm sorunlarıyla eş zamanlı uğraşacak kadar büyük bir ülkedir. Siyaset elbette önemli ama bu konular birinci gündem olmadan büyük Türkiye olamaz. Ülke siyasetinde ve yönetiminde son sözü millet zaten söyleyecektir. Bizler, STK’lar, üniversiteler, iş dünyası, tüm kurum ve kuruluşlar güncel siyasetten arınıp gerçek sorunlarımıza odaklanmak zorundadır. Konu sadece bugün değildir, konu geleceğimizdir…