Akademisyen ve gazeteciler Ortadoğu’da yaşananların Türkiye siyaset ve ekonomisine yansımalarını değerlendirip yaşanan sorunların çözümü için önerilerini sıraladı.
Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) ile Uluslararası İlişkiler Konseyi işbirliğinde ‘Batı ile Doğu Arasında Türkiye: Siyaset, Ekonomi ve Dış Politika’ Konferansı düzenlendi.
Moderatörlüğünü Kadir Has Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mustafa Aydın’ın yürüttüğü konferansın konuşmacıları arasında Kadir Has Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sinem Akgül Açıkmeşe, TÜSİAD Baş Ekonomisti Dr. Zümrüt İmamoğlu, Gazeteci Soli Özel ile Gazeteci Murat Yetkin yer aldı. Türkiye’nin doğu ile batı arasındaki mevcut durumunun özetlendiği konferansta yaşanan sorunlara çözüm önerileri sıralandı. Konferansın açılış konuşmasını yapan MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, hem doğuda hem batıda yaşananların Mersin’i yakından ilgilendirdiğini söyledi.
“Türkiye, batı ile doğu arasındaki sıkışmadan kurtulmalı”
Yıllardır Türkiye’nin Avrupa ve Asya arasında bir köprü olduğunun söylendiğini hatırlatan Kızıltan, “Bir ayağımız batıda, bir ayağımız doğuda” diye konuştu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine dayanarak bir yüzünün batıya döndüğünü kaydeden Kızıltan, böylece demokrasi, hukuk, eşitlik, insan hakları yönünden çağdaş, evrensel değerlere göre hareket edilmeye başlandığını, Türk toplumunun kısa sürede sanayi, bilgi, teknoloji, sanat, kültür, üretip ekonomik yönden güçlenmeye başladığını söyledi. Bunun sonucu özgür teşebbüsün güçlenip sermaye birikimleriyle yatırıma yöneldiğini, devletin güçlenmeye başladığını ifade eden Kızıltan, tüm dünya tarafından Türkiye’nin bu gelişiminin farkına varıldığını ve Türkiye modelinin doğu coğrafyasında bir heves olduğunu söyledi. “İşte her şey bu noktada başladı. Ya Türkiye’nin bu gelişmesine seyirci kalınıp doğu coğrafyasına yayılmasına izin verilecekti ya da Türkiye’nin önü kesilecek ve bu coğrafyanın gelişmesi engellenecekti” diyen Kızıltan, Türkiye’nin önünün kesilme planının uygulamaya konulduğunu ifade etti. Batı ile doğu arası sıkışmadan kurtulmak gerektiğini vurgulayan Kızıltan, bu konuda neler yapılabileceğinin panelde öğrenileceğini belirterek sözlerini tamamladı.
Yetkin: “İç ve dış siyasetle ekonomi birbirinden ayrılamaz”
Gazeteci Murat Yetkin, Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin siyasi yansımalarını değerlendirdi. Artık iç ve dış siyaseti, ekonomiyi birbirinden ayırma imkanı kalmadığını vurgulayan Yetkin, korona virüs gibi tıbbi bir sıkıntının dahi tüm ülkelerin siyasi kararlarını ekonomilerini etkisi altına alabildiğini söyledi. Korona virüs nedeniyle üretimlerin etkilendiğini, üretim düşerse işsizliğin başlayacağını ifade eden Yetkin, yaşanan sıkıntıları hükümetlerin bir ölçüde dış politika olarak değerlendirilebilecek güvenlik tedbirleriyle dengelemeye çalıştığını ancak bunun da bir sınırı bulunacağını söyledi.
Ardından Türkiye’nin dış siyasetini değerlendiren Yetkin, bir savaş durumunun devam ettiğini hatırlatarak, savaşlarda elde edilen başarıların siyasi başarı getirmeyebileceğini ifade etti. “Unutulmamalı ki Bülent Ecevit 1974’te Kıbrıs fatihi olduğu yıl yapılan seçimi kaybetti. Winston Churchil ikinci dünya savaşı galibi olduğu seçimi kaybetti” diyen Yetkin, “Dış politika başarıları ülkelere seçim kazandırmıyor seçimlerde her zaman belirleyici unsurun ekonomi olduğu unutulmamalıdır” değerlendirmesini yaptı.
“Tüm dünyada kaos dönemi yaşanıyor”
Tüm dünyada bir kaos yaşandığını, kimsenin görevini yerine getirmediğini kaydeden Murat Yetkin, Davos’un bu yılki konusunun ‘Batısızlık’ olduğunu hatırlatarak, “Batı değerleri olarak insan hakları, liberal özgürlükler, çoğulcu demokrasi, serbest ekonomi, ihtilafların diyalog yoluyla uluslar arası kurumlar aracılığıyla çözümü gösteriliyor. Oysa bunların tamamı bunu ortaya koyanlar tarafından ihlal edilmeye başladı” dedi. Batıdaki bozulma gibi doğunun da doğu olmaktan çıktığını kaydeden Yetkin, “Doğunun yükselmesi kalmadı. İslam dünyası diye bir şey kalmadı. İslam ülkeleri Suriye’de Irak’ta, Pakistan’da, Yemen’de her yerde insanlar birbirini öldürüyor” dedi.
İdlib sorununa da değinerek burada ciddi bir sıkışma yaşandığını, Türkiye için de ABD için de NATO ya da Rusya için de durumun aynı olduğunu kaydeden Yetkin, “Bana göre burada Irak’ta olduğu gibi bir Suriye Federasyonu’na doğru gidiyoruz” ifadelerini kullandı.
İmamoğlu: “Yapısal reformlar yapılmadan büyüyemezsiniz”
TÜSİAD Baş Ekonomisti Dr. Zümrüt İmamoğlu ise değerlendirmelerini ekonomi üzerinden yaptı. Batı ile doğu diye bakınca kalkınmayla kalkınamama arasında bir Türkiye tablosunun görüleceğini kaydeden İmamoğlu, Türkiye’nin birçok gelişmiş ülkenin geçtiği aşamaları tamamlayamadan bir sonraki aşamaya geçmeye çalışmasının sıkıntılarını yaşadığını söyledi. Tarım reformunu tamamlayamadan sanayileşmeye, sanayileşemeden hizmet sektörünün gelişmeye başladığını, tam bunu yaparken dijital çağın başlamasıyla büyük veriye nasıl adapte olunacağının düşünüldüğünü ifade eden İmamoğlu, yapısal reformlar yapılmadan ilerlemenin zorluğuna dikkat çekti. Türkiye’nin 2001 krizi sonrası mali disiplin ve bankacılık sistemi reformuyla iki önemli adım attığını hatırlatan İmamoğlu, bu reformların ülkenin 2000’li yılların ilk döneminde büyümesine katkı sağladığını söyledi. Krizden sonra mali disiplin devam etse de AB ile ilişkilerin durduğunu, küresel ekonominin yavaşladığını hatırlatan İmamoğlu, “İyi bir küresel ortam olmasa da o dönem Türkiye yüzde 7’ye yakın büyüdü. Bu dönemde iç talebe ağırlık verildi. Bunun bir kısmını da inşaat oluşturdu. Kriz sonrası büyümenin ülkeye maliyeti ise borçlanma. Bu durum Türkiye’ye özel değil. Tüm dünyada düşen faiz oranları ülkelerin borçlanmasını destekledi. Tüm ülkelerin bu dönemde borçluluk düzeyleri arttı ve tehlike de buradan geldi” dedi. Türkiye’nin toplam borçlanması yüksek olmasa da dış borçlarının çok yüksek olduğuna, reel sektörün de döviz borcu bulunduğuna dikkat çeken İmamoğlu, bu nedenle döviz bulmaya devam etmesi gerektiğini, bunun da ihracat, turizm, doğrudan yabancı yatırımlar yoluyla sağlanabileceğini ifade etti. Bu dönemde alınan dış borçların yanlış değerlendirilmesi ve bankacılık sisteminde yaşanan sıkıntıları, kredilerde atılan hatalı adımları özetleyen İmamoğlu, kredi borçlarını ödeyemez hale gelmiş çok sayıda şirket bulunduğunu söyledi.
“Ekonomide çözüm için her zaman ümit vardır”
Ekonomide sorunların çözümüne de değinip, çözüm için her zaman ümit olduğunu ancak hoşa gitmese de tavsiyelere uyulması gerektiğini kaydeden Dr. Zümrüt İmamoğlu, sürdürülebilir büyüme reçetesi için çözüm önerilerini şöyle sıraladı:
“Finansal istikrar önemli. Çok dalgalanma olursa yönetemezsiniz. Enflasyon yüzde 5’in altına inmeli. Mali disiplin sıkı para politikalarıyla güçlenmeli. Verimlilik artırılmalı. Siyasetçi yeni talepler, yeni pazarlar yaratarak Türkiye’nin dünya ticaretinden aldığı payı artırmalı.”
Açıkmeşe: “Türkiye – AB ilişkileri her an bitebilir”
Kadir Has Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sinem Akgül Açıkmeşe Türkiye ile AB ilişkilerini değerlendirdi. Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları ve Libya mutabakatı sonrasında Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin çıkmaza girdiğini dile getiren Açıkmeşe, göç kriziyle de felaketlere sürüklendiğini, ilişkilerin her an bitebileceğini düşündüğünü söyledi.
Bir dönem Türkiye ve AB ilişkilerinin altın çağını yaşadığını, sonrasında dönüşüm başladığını kaydeden Açıkmeşe, bunda Türkiye’nin de AB tarafının da üzerine düşenleri yerine getirmemesinin büyük rol oynadığını ifade etti. 2019’da müzakere sürecinin tamamen tıkandığını ancak resmi olarak sonlandırılmadığını dile getiren Açıkmeşe, “Bir diğer tıkanıklık vize serbestisinde oldu. Siyasi kriterler başka bir tıkanıklık konusu, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu bir başka tıkanıklık konusu, göç mutabakatı ise yeni bir tıkanıklık konusu olarak sıralanabilir” diye konuştu. AB’nin Yunanistan tarafında bir sınır çizerek göç konusunu sınır güvenliği haline getirdiğini kaydeden Açıkmeşe, Yunanistan’da yaşanan dramı, yasa dışı uygulamaları AB’nin göz ardı edip görmezden geldiğini söyledi.
“Çözüme yönelik yorum yapmak zor”
Türkiye ile AB arası ilişkilerin çözümüne yönelik yorum yapmakta zorlanacağını, ilişkilerin düzelmesinin olası görünmediğini anlatan Açıkmeşe, “Türkiye ile AB ilişkilerini yakın gelecekte belirleyecek olan göçmenler konusu” değerlendirmesini yaptı. Son dönemlerde Avrupa liderlerinden Türkiye’nin stratejik ortak olduğu söylemlerini duyduklarını kaydeden Açıkmeşe, şunları söyledi:
“Resmi raporlarda yok ama Avrupalı liderler bu söylemi kullanıyor. Bunun için ekonomik anlamda işbirliği derinleşebilir ama Gümrük Birliği engeli var. Göç konusu, enerji, güvenlik ayrı işbirliği konuları. Ulaştırma politikası anlamında ilişkiler derinleşebilir. Sektörel ve ilişkisel olarak tanımlanabilecek bir model geliştirilebilir. Ayrıcalıklı Ortaklık Modeli Avrupa’da konuşmaya başlandı ama resmi olarak içi doldurulan bir öneri değil.”
Özel: “Türkiye fırtınanın ortasında bir ülke”
Gazeteci Soli Özel ise sözlerine doğu tanımının artık yeterli bir tanım olmadığını belirterek başladı. Doğu denildiğinde akla önce Ortadoğu’nun geldiğini, Türkiye’nin bu noktada ileride gibi göründüğünü kaydeden Özel, “Oysa 21. yüzyılda doğu daha geniş bir kavramı ifade ediyor. Japonya Çin gibi ülkeleri de içine alıyor. Bu doğu batıya kafa tutmakla kalmayıp batının uzun süredir sağladığı ekonomik üstünlüğü yanında siyasi üstünlüğünü de tehdit edecek gibi görünüyor” değerlendirmesini yaptı. Uzaktaki doğunun bu yükseliş sürecinde neler yaptığını özetleyen Özel, “Biz bu süreçte neyi doğru yapmadığımıza bakmalıyız. Başarısızlıklarımızın sorumluluğunu başka yerde aramaya meyilliyiz. Yapılması gerekenler belli ama yapılmamış. Bugün dar alanda kısa paslaşmalarla durumu idare edebiliyoruz ama hala her yıl 1 milyona yakın gence iş bulabilmek için gerekli bir ekonomik program uygulamıyoruz” dedi.
Türkiye’nin fırtınanın ortasında, 3 kıtanın birleştiği bir coğrafyada konumlandığını kaydeden Özel, “Konumu ve önemi nedeniyle tüm aile içi kavgalara rağmen boşanma gelmiyor. Amerika da, Avrupa da, Rusya da Türkiye’ye boş ol diyemiyor. Zaman zaman ilişkiler sertleşse de iyi ilişkileri muhafaza etmeye önem veriyorlar” diye konuştu. Ardından Türkiye’nin dünya için önemini özetleyen Özel, Türkiye’nin yaşadığı sıkıntılardan çıkışı için çözüm önerilerini şöyle sıraladı:
“Öncelikle gerçekçi değerlendirmeler yapıp gücümüzü doğru bilmeliyiz. Heyecanlı halimizi bir kenara bırakıp dünyayı doğru okumalıyız. Bölgesel güç olmak istiyorsak küresel güç sayılan ülkelerle ilişkilerimizi nasıl yürüteceğimizi iyi saptamalıyız. Ekonomimiz güçlü olmalı. İç huzura ihtiyaç var. Geçmişte Türkiye’nin stratejik hedefi AB’ydi. Bugünkü hedefi ne onu iyi belirlemeli. İdeolojik takıntılardan arınmak gerekli. Kurumlar yeniden işletilmeli. Dış politika işinin diplomasi bacağına biraz daha fazla önem verilmeli.”