MERSİN TİCARET VE SANAYİ ODASI
Türkçe English
MTSO 13. Yıl
ÇAĞRI MERKEZİ 0850 304 33 33
Mersin
Mersin
Mersin
Mersin
Mersin Cennet Cehennem

Ülkemizin kavgaya değil, yeni hedeflere ihtiyacı var… 06.06.2016 tarihinde yayınlandı

Dünya sıralamasında Türkiye bundan 10 yıl önce orta gelirli bir ülkeydi.  Hala aynı yerdeyiz. Elbette ekonomimizde büyük gelişmeler var ama diğer rakip ülkelerimizde de var. Bundan dolayı büyük sıçramalar yapmadan üst gelir grubu ülkeler arasına girmemiz daha uzun bir süre mümkün görünmüyor. 2002-2007 yılları arasındaki o heyecan, ekonominin merkezde olduğu, AB üyelik sürecinin şaha kalktığı, henüz 2008 küresel finans krizinin yaşanmadığı o süreç devam edebilseydi; aynı zamanda,  2010’da başlayan Arap Baharı’nın beklenmeyen olumsuz sonuçlarının sınırımıza kadar dayandığı gelişmeler olmasaydı, bu gün belki de 2023 hedeflerine ulaşma yolunda ilerliyor olacaktık.


Ülkemizin kavgaya değil, yeni hedeflere ihtiyacı var…

Elbette tarih, keşkelerle veya şöyle-böyle olsaydı diye okunmuyor ne yazık ki. Olanlar oldu. Sorun, biz bu süreçlerde kendi içimize daha çok odaklanabilseydik; yapısal sorunlarımızın çözümlerine ağırlık verebilseydik tüm bunların etkileri çok daha hafif olurdu. Dünyanın gelişmiş ülkeleri de sorunlar yaşadı diyebilirsiniz. ABD ve Avrupa Birliği’nin gelişmiş ülkeleri de elbet büyük sorunlar yaşadı ama onların sorunları konjonktürel, bizimki ise yapısal. Biz daha yapısal sorunları aşamamışız. Hala bürokrasi ile uğraşıyoruz; hala yapılacak olan bir lojistik Merkez’in yetkisi hangi bakanlıkta bunun karmaşasını yaşıyoruz; hala Çukurova’nın tarım ve gıdasının katma değerini kat ve kat arttıracak, süs bitkileri gibi yeni sektörleri yaratacak, bölgenin turizmini hızlandıracak bir havalimanının zar zor ihalesini yapabiliyoruz. Makro anlamda sürekli eğitim politikaları ile oynuyoruz. Anayasa gibi milletin ortak konsensüsü gereken bir şeyi hayata geçirmek için bir ortak akıl bile oluşturamıyoruz. Ha bire siyasallaşıyor, ha bire kutuplaşıyoruz.

Alt yapısı kaliteli iller büyümüş

Evet, Türkiye, dünya klasmanında hala orta gelirli bir ülke olarak kabul ediliyor. 15 yıldır çabalayıp duruyoruz ama sonuç ortada. Türkiye, orta gelirli ülkeler grubundan yüksek gelirli ülkeler grubuna geçemedi.  Peki, il bazında baktığımızda ne görülüyor? Tepav’ın verilerine göre: 2001 yılından 2013 yılına kadar, yalnızca 12 ilimiz orta gelir grubundan yüksek gelir grubuna geçmiş.  Yani, son 15 yıldır memleketin ancak beşte biri orta gelir tuzağını aşabilmiş. Orta gelirli iller grubundan küresel ölçekte yüksek gelirli iller grubuna geçen bu illerimiz nasıl olmuş da bunu başarmış. Tepav’ın araştırma ve raporları bize şunu gösteriyor: Alt yapısı iyi iller gelişme göstermiş. Otoyolu, havalimanı, enerji alt yapısı, üniversiteleri olan iller üretimde, ihracatta öne çıkmış. Özellikle AB’ye ihracat yapan iller sıçrama kaydetmiş. Türkiye, Edirne’den başlayarak ülkeyi çapraz kesen otoyolun Konya-Adana arasını şu son 15 yıldır tamamlamaya öncelik vermiş olsaydı şimdi çok daha fazla sayıda ilimiz orta gelir tuzağını aşmış olurdu. Orta Anadolu, bir sanayi bölgesine dönüşmüş olurdu. Yeni ekonomi bölgeleri yaratılmış olurdu. Zenginlik ülkeye yayılmış olurdu. Altyapı yatırımlarında öncelikleri doğru belirlemek, zenginleşmek için ön şarttır. Ekosistem diyoruz sürekli. İşte bahsettiğimiz eko-sistem budur. Şartlar varsa gelişme kendiliğinden olur. Şartlar varsa girişimcimiz ne yapacağını iyi bilir. Ancak lojistik merkezi olmayan bir kentten lojistik maliyetlerde ihracatçının maliyet yükünü azaltmasını bekleyemezsiniz.  Havalimanı olmayan bir bölgenin para kazandıran taze sebze ve meyvesini uzak pazarlara göndermesini ve katma değer yaratmasını bekleyemezsiniz. Sanayi arazisi olmayan ve imar planları buna göre yapılmayan bir kentin sanayi yatırımcısını çekmesini bekleyemezsiniz. Meslek liseleri ve üniversitelerin müfredatının reel sektörle uyum göstermediği bir eğitim sisteminden vasıflı bir insan kaynağı bekleyemezsiniz.

İnşaat rantı ile hedeflere ulaşamayız

Güzel şeyler var, önemli gelişmeler var, destekler var ama bürokrasi insanları bezdirmiş durumda.  Türkiye’de ar-ge, girişimcilik ve teknoloji anlamında destek, hibe, danışmanlık veren 20’ye yakın kurum ve 250’ye yakın destek kalemi var. Ancak, 1 milyon 500 bin firmamızın acaba yüzde kaçı bundan yaralanabiliyor. Bu oran o kadar az ki. Türkiye’nin bir teknolojik yenilenme yaşamadan, teknoloji transferi olmadan yeniden toparlanması zor.  Doğal kaynağımız yok. Tek zenginlimiz girişimcimiz ve el emeğimiz.  Arsa rantı ile yeni Türkiye mucizesi yaratabilmek mümkün değil.  Türkiye’nin inşaat ile gereken büyümeyi sağlaması mümkün değil. Dışarıdan kaynak gelmeden olmaz.  Üretmeden olmaz, ihracat yapmadan hiç olmaz. Dışarıdan gelecek kaynak siyasi ve ekonomik istikrara bağlı. Üretim ve ihracat ise yapısal sorunların çözümüne bağlı. Elbette küresel ekonomiye entegre bir Türkiye uluslararası gelişmelerden etkilenmektedir. Elbette bazı şeyler bizim elimizde olmayabilir. Hatta bazı dış gelişmeler bize ciddi zararlar da verebilir. Ancak, şu bir gerçek ki, hiçbir olumsuz gelişme bize kendi yapmamız geren şeyleri yapılmaması kadar zarar vermiyor.

Bu anlamda yeni kurulan hükümetin teknokrat ve yatırımcı bir hükmet görüntüsü vermesi iş dünyasını umutlandırmıştır. Ülkenin terör ve diğer olumsuz siyaset gündeminden çıkarak tekrar işe ve aşa dönüleceği beklentisini vermiştir. Ülkemizin basit siyasi kavgalara değil, büyük hedeflere, milleti bir birine kenetleyecek hedeflere ihtiyacı vardır. 2023 hedefi bu anlamında bize bir motivasyon sağlamıştır. Tekrar siyasetteki bu değişimi 2023 hedeflerimize ulaşma coşkusuna dönüştürmeliyiz. Ekonomide, adalette, demokraside, eğitimde yeni bir hedef coşkusu ve motivasyonu ile ataletten, bu durgunluktan, yapay sorunlardan sıyrılmak zorundayız. Bu, bize bu vatanı armağan eden atalarımıza, şehitlerimize borcumuz, çocuklarımıza ve gelecek nesillere karşı ise sorumluluğumuzdur.


Sayfa gönderiliyor. Lütfen bekleyiniz

ARKADAŞINA GÖNDER