MERSİN TİCARET VE SANAYİ ODASI
Türkçe English
MTSO 13. Yıl
ÇAĞRI MERKEZİ 0850 304 33 33
Mersin
Mersin
Mersin
Mersin
Mersin Cennet Cehennem

Önce kendimize güvenmeliyiz… 28.11.2016 tarihinde yayınlandı

Son aylarda Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye gösterdiği olumsuz yaklaşım, iç siyasetimize müdahale çabaları ve üyelik müzakerelerindeki olumsuz tutumları, Türkiye’yi artık bıkma noktasına getirmiş ve doğal olarak başka arayışlara sevk etmiştir. Ülkeler arasına ebedi dostluklar ve düşmanlıklar olmadığı gibi, ebedi birliktelikler de yoktur. Ülkelerarası ilişkilerde ülkelerin çıkarları söz konusudur ve akılcı hareket etme zorunluluğu vardır.  AB’nin özellikle özgürlüklerin korunması bahanesiyle teröre arka çıkması kabul edilir bir şey değildir. Avrupa Birliği, ekonomik bir birlik olarak başlamış, siyasi bir birliğe dönüşmüş ve sonunda bir kültürel birlik ideali noktasına gelmiştir. Türkiye AB’nin ekonomi anlamında zaten anlaşmalarla ayrılmaz bir parçası yapılmış (Gümrük Birliği gibi) ama nedense paramızın, sermayemizin, malımızın dolaştığı Avrupa’da bizler vizesiz serbest dolaşamıyoruz. Çifte standardın başladığı nokta budur.


Önce kendimize güvenmeliyiz…

Öte yandan siyasi birlik kısmında ise 50 yıldır bekletilen bir Türkiye var. Son aşama olan kültürel birlik ise AB’li birçok yetkilinin “AB bir Hıristiyan birliğidir” gibi açıklamalarıyla zaten bizi ön yargılarıyla dışlamıştır. Sonuç olarak bizi sadece bir pazar veya kısmen güvenlik aracı olarak gören AB ile bu noktaya gelmemiz şaşırılacak bir olay olmadığı gibi, ülkemizin haksız görüleceği bir olay da değildir. Biz iş dünyası olarak gerek ekonomik gerek kültürel anlamda, evrensel insanlık değerleri ve demokrasinin gelişmesi anlamında her zaman AB üyeliğimizi destekledik. AB gibi dünyanın gelişmiş bir bölgesinin parçası olmanın bize elbette çok şey kazandıracağını düşündük. Bu süreçteki kazanımlarımız da inkar edilemez. Ancak,  geldiğimiz yarım asırlık sürecin sonunda artık bir kararın verilmesi elzemdir. Güzel bir sözümüz var: “ Zorla güzellik olmaz”. Olmayacaksa, Ulu Önder Atatürk’ün dediği gibi, yeni bir dünya kurulur, Türkiye bu yeni dünyada yerini alır.  

Şangay İşbirliği Örgütü nedir?

Yaşlanan, nüfusu azalan bir AB’nin üreten bir Türkiye için ekonomik anlamda geleceğini sorgulamak, buna göre stratejiler üretmek ve bu konuları konuşmak gerekir.  Öte yandan, şimdiden bazı farklı birlikteliklerin alternatifleri ortaya çıktı bile. Bu bir zorunluluk değil ama bunları düşünmek ve konuşmak gerekir. Bu işler bir şeylere kızıp tepki olsun diye yapılacak şeyler değil, bilimsel düşüncelere dayanan akılcı devlet politikaları ile karar verilecek şeylerdir. Think Tank’lerin, düşünce ve politika üreten STK’ların, akademisyenlerin bu konuda daha çok araştırma yapması, daha çok bilgiyi paylaşması gerekir. Bilgi olmadan verilen kararların sonu pişmanlıktır…

Bu anlamda son günlerde gündeme gelen Şangay İşbirliği Örgütü ve Avrupa Birliği’ni karşılaştırmalı incelemek sanırım bize geleceğe dönük daha net bilgiler verecektir. Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ), 15 Haziran 1996 yılında Kazakistan Cumhuriyeti, Çin Halk Cumhuriyeti, Kırgız Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu, Tacikistan Cumhuriyeti ve Özbekistan Cumhuriyeti tarafından Çin’in Şangay bölgesinde kurulmuş hükümetler arası uluslararası daimi bir örgüttür. 2001 yılında Özbekistan’ın katılımının ardından beş üyeli olan örgütün üye sayısı altı olmuş ve Şangay İşbirliği Örgütü olarak yeniden adlandırılmıştır. ŞİÖ üye devletleri Avrasya kıtasının beşte üçüne denk gelen bir rakam olan 30 milyon 189 bin kilometre karelik bir alanı kaplar ve 1,5 milyarlık nüfusa sahiptir. Bu rakam da dünya toplam nüfusunun çeyreğini oluşturmaktadır. İran, Pakistan, Hindistan ve Moğolistan’ın da üye olmaları halinde dünya nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan küresel bir örgüt olması kaçınılmaz görünmektedir. Rusça ve Çince resmi çalışma dilleridir. Hindistan ve Pakistan’ın 2017 yılında üye olması beklenmektedir. Afganistan, Belarus, Mongolia ve İran gözlemci statüsünde, Ermenistan, Azerbaycan, Kamboçya, Nepal, Sri Lanka, Türkiye diyalog ortak statüsünde yer almaktadır.

AB ve Şangay İşbirliği Örgütü’nün farkı nedir?

Avrupa Birliği ise 28 üye ülkeden oluşan ve toprakları büyük ölçüde Avrupa kıtasında bulunan siyasi ve ekonomik bir örgütlenmedir. 500 milyondan fazla nüfusuyla Avrupa Birliği, dünya ülkelerinin GSYİH’ye göre sıralanışında nominal gayrisafi yurtiçi hasılasının % 30'luk bölümünü oluşturur. Avrupa Birliği 4,422,773 kilometre karelik bir alanı kaplar. 24 adet resmi dili bulunmaktadır.

Avrupa Birliği, üye ülkelerin üzerinde yer alan ulus üstü bir yapıyken,  Şangay İşbirliği Örgütü işbirliği için kurulmuş hükümetler arası bir yapı özelliği taşımaktadır. AB'nin ekonomi, politika, güvenlik ve insan hakları konusunda bağlayıcı bir müktesebatı bulunmaktadır. Şangay İşbirliği Örgütü’nün bu alanlarda bağlayıcı bir müktesebatı yer almamaktadır. AB’nin üye ülkelerden parlamenterlerin yer aldığı ve yasama gücü bulunan bir meclisi, mahkemesi, marşı ve bir bayrağı bulunurken, Şangay İşbirliği Örgütünde bunlar mevcut değildir.  AB'nin üye ülkeleri arasında insan, sermaye ve ürünlerin serbest dolaşımı bulunmaktadır. Şangay İşbirliği Örgütü’nde bulunmamaktadır. AB, diğer ülkelerle de serbest ticaret anlaşması imzalayabilmektedir, ŞİÖ üyelerinin kendi aralarında bile serbest ticaret anlaşması yoktur. 

Şangay İşbirliği Örgütü’nün resmi web sayfasında hedeflerini şöyle belirtmektedir: Üye ülkeler arasında karşılıklı güveni ve iyi komşuluk ilişkilerini güçlendirmek, politika, bilim ekonomi, teknoloji, eğitim, enerji, ulaşım, turizm, çevre ve diğer alanlarda etkin iş birliği yapmak, barış, güvenlik ve bölgede istikrarın sağlanması ve sürdürülebilmesi için ortak hareket ederek demokratik, adil, rasyonel politik ve ekonomik uluslararası düzenin sağlanması yönünde hareket etmek.” 

AB 2020 Stratejisinde AB için birbirini destekleyen üç öncelik belirtilmektedir:

I. Akıllı Büyüme: Bilgi ve Yeniliğe dayalı bir ekonomi; II. Sürdürülebilir Büyüme: Daha verimli kaynak kullanan, yeşil ve rekabet edebilir bir ekonomi; III. Kapsayıcı Büyüme: Ekonomik, sosyal ve sınırsal anlamda bütünleşmeyi sağlayan yüksek istihdam ekonomisi.  AB’nin 2020 yılına kadar karşı karşıya kalacağı ve aşması gereken yapısal sorunların başında ortalama büyüme hızının üretkenlikteki düşüş nedeniyle yavaşlamış olması, Avrupa’daki istihdam oranlarının ve ortalama çalışma saatlerinin ABD ve Japonya ile karşılaştırıldığında halen düşük kalması ve nüfusun yaşlanmasının beraberinde, 2013- 2014 yıllarından itibaren faal işgücünün azalmaya başlayacak olması belirtilmektedir. Bununla birlikte, AB’nin Çin ve Hindistan gibi hızla büyümekte olan ülkelerle rekabet edebilmesi için Ar-Ge ve teknolojiye daha fazla kaynak ayırmasının gerekliliğinin altı çizilmektedir.

Kararlar tepkiye değil, bilgiye dayanmalıdır…

Bir tarafta 50 yıldır kapısında beklediğimiz ve sıkı iş birliklerimizin olduğu ama çok iyi tanımamıza rağmen uzaklaştığımız, toplumun tepki duymaya başladığı bir AB; öte yanda, hiç tanımadığımız ama toplumun büyük bir kemsinin bir tepki olarak bir anda parçası olmak istediği bir Şangay İşbirliği Örgütü. Hiçbir uluslararası örgüt bizim için vazgeçilmez değil ama bir zorunluluk da değil. Biz de iş dünyası olarak artıları ve eksileri konuşuyoruz ve daha çok konuşmalıyız. Dediğimiz gibi bunlar bir anda bir şeye tepki olarak verilecek kararlar değil. Her karar ülkemizin onlarca yılını bağlayan imzalar demektir. İş dünyası, bürokratlar, akademisyenler, Think Tank kuruluşları, politika üreten STK’lar bu konuları daha çok gündeme getirmeli, bilimsel temelli akılcı politikalar üretilmeli, elbette halkın da görüşü bu bilgilendirmeler sonunda alınarak kararlar alınmalıdır. Sonuçta ülkemizi ve milletimizi geleceğe taşıyacak olan şey, ülkemizi ve milletimizi refaha, huzura, zenginliğe, kaliteli demokrasi ve evrensel değerle taşıyacak şey illa bir örgütün parçası olmak değil, öncelikle kendi sorunlarımıza kendimizin eğilmesi, kendi öncelikli sorunlarımızı kendimizin çözmesidir. Unutulmasın ki atalarımız bu Cumhuriyeti başkalarının bir şeyler bahşetmesi ile değil, kendi öz güvenleriyle, kendi öz kaynakları ile kurdular. Bizim de önce kendimize güvenmemiz gerekir. Bu özgüvenle çalışırsak, kapılarda bekleyen değil, kapısında beklenen devlet oluruz. Bu 75 milyon olarak hepimizin sorumluluğudur…

 

ŞERAFETTİN AŞUT

MERSİN TİCARET VE SANAYİ ODASI

YÖNETİM KURULU BAŞKANI 

 

 


Sayfa gönderiliyor. Lütfen bekleyiniz

ARKADAŞINA GÖNDER